Mücadele birliği olarak, Moskova'da,  Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP) tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası Anti-faşist Forum'a davet edildik. 22-24 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen Forum'da Mücadele Birliği adına yaptığımız sunum aşağıdadır.


Değerli yoldaşlar,

Nasıl ki Marx, kapitalizm tahliline meta üretimini tahlil ederek başlamışsa, Komünist Enternasyonal de faşizmi tahlil ederken kapitalist tekelin tahlilini temel almıştır. Onun için bugün biz, faşizmin dünyadaki durumunu ele alırken, genel olarak tekelci kapitalizmin, mali sermayenin ve kapitalist üretim biçiminin günümüz dünyasındaki genel durumundan hareket etmek zorundayız. Ne var ki, burada kısa bir konuşmada bu görevi etraflı biçimde ele almak mümkün değil. Bu nedenle, konuya ilişkin görüşlerimizi bir kaç madde halinde özetlemek istiyoruz.

1) Komünist Enternasyonal’de faşizmin tahlil edildiği dönemin üzerinden geçen 90 yıl içinde kapitalist meta üretimi, emeğin toplumsal üretkenliği, üretici güçlerin gelişimi muazzam boyutlara ulaşmıştır. Bu tarihsel gelişmeye paralel ve bu tarihsel gelişmenin sonucu olarak sermayenin birikimi ve giderek bir avuç tekelin elinde merkezileşmesi Lenin'in emperyalizm tahlilini yaptığı dönemle kıyaslanamaz ölçülere varmıştır.

2) Kapitalist meta üretiminin bu tarihsel gelişmesi, bir tarafta muazzam bir servet birikimine, diğer tarafta aynı ölçüde bir sefalet birikimine yol açmıştır. Kapitalist üretim biçiminin bu çelişkisi, kapitalist meta üretimini temellerinden sarsmaya başlamıştır. Muazzam boyutlara ulaşan emeğin toplumsal üretkenliği ve üretici güçler, kendilerini kalın bir zar gibi saran kapitalist üretim biçimine sığmaz noktaya gelmiş bulunuyor.

Üretici güçler, kapitalist kabuğu her tarafta çatlatıyor, kırıyor, parçalıyor; bugün yaşadığımız büyük toplumsal gelişmelerin en temelinde işte bu çelişkinin çözüm için kendini insanlığın önüne getirmiş olması yatıyor. Dünya işçi sınıfı, emekçi, ezilen ve sömürülen halklar, kapitalist üretim biçimine dünyanın her yerinde başkaldırmaya başladılar.

1917 Büyük Ekim Devrimi'yle başlayan mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi süreci artık sadece tek tek ülkelerde değil ama dünya çapında gündeme gelmiştir. Bu, dünya tarihinde bir “yeni evre”dir. Bu tespit, Türkiye ve Kürdistan'da mücadele yürüten Türkiye Komünist Emek Partisi/Leninist tarafından 1990'lı yılların sonlarında yapılmıştı. Lenin'in 1917'de Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'yle ilan ettiği emperyalizmin çöküş, sosyalizme geçiş çağında yeni bir aşamadır. Kapitalizmden komünizme proleter devrimler yoluyla geçiş artık dünya çapında gelişen bir süreç haline dönüşmüştür.

3) Dünya burjuvazisi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağıldığı 1991'de “tarihin sonu”nu ilan ettikten yedi-sekiz yıl sonra, NATO, yeni yüzyılın “ayaklanmalar yüzyılı” olacağını ilan etmiş ve bu ayaklanmaları bastırma hazırlıklarına başlamıştır. ABD emperyalizmi, bu sürece 11 Eylül 2001'de “küresel iç savaş” ilanıyla yanıt vermiştir.

4) Dev boyutlarda birikmiş ve bir avuç tekelin elinde merkezileşmiş sermaye, büyümesini artan miktarlarda sürdürebilmek için “bağımlılık” biçimleriyle yürüttüğü eski sömürü yöntemleriyle yetinemez noktaya gelmiştir. Bu yüzden, kapitalist sistem zinciri içinde yer alan ülkelere “ekonomik tam ilhak”ı dayatmaya başladı.

5) Emperyalistlerin “ekonomik tam ilhak” politikasını kabul etmeyen, buna direnen ülkeler bombalandı, yıkıma uğratıldı, askeri olarak işgal edildi, bölünüp parçalandı. NATO, “ekonomik tam ilhak” politikasını reddeden Yugoslavya'yı bombaladı, mafya, faşist milisler ve işbirlikçiler üzerinden yıkıp parçaladı. Rusya, 1999'da tam işbirlikçi Yeltsin'i görevden uzaklaştırıp ABD ve Avrupalı emperyalistlerin “ekonomik tam ilhak” politikasını reddedince NATO tarafından kuşatıldı. Irak ve ardından Afganistan devletlerini aynı nedenlerle askeri olarak işgal etti. “Ekonomik tam ilhakı” kabul etmeyen Kaddafi Libya'sını bombalayarak yıktı; dinci-gerici faşist milisleri etkin biçimde harekete geçirerek parçaladı. Suriye'de, bu politikasını daha da geliştirdi; paranın gücüyle, işbirlikçi devletlerin ve kendi istihbarat servislerinin faaliyetiyle dünyanın dört bir tarafından dinci faşist çeteleri topladı ve kanlı bir savaş başlattı. Ukrayna'da, halkın seçtiği Yanukoviç Avrupalı emperyalistlerin ülkeyi yağmalamasını kabul etmeyince faşist “Maydan Darbesi” ile devrildi.

6) Kapitalist “tekel” faşizmin sınıf temelidir. Faşizmin özü, tekelci sermayenin toplumsal devrime karşı geliştirdiği bir karşı-devrim hareketi ve anti-komünist olmasıdır. Bu sınıf temeli ve özü korumak koşuluyla tekelci sermaye sınıfı faşizmi her ülkenin ve her dönemin koşullara uygun, çok farklı biçimlerde uyguluyor. Onun için faşizmi sadece eski Alman, İtalyan, İspanyol vb biçimleriyle düşünmek doğru değildir.

7) Emperyalist-kapitalist sistem, ABD hegemonyası çöküyor. Devrimci durum, bütün dünyada ortaya çıkmıştır. Toplumsal devrimler, halk ayaklanmaları her kıtada günceldir. Emperyalistler bu çöküşü durdurmak, tam ilhak politikasını hayata geçirmek ve toplumsal devrimleri önlemek için bir karşı-devrim ve anti-komünist hareket olarak faşizmi örgütlüyor, emperyalist devletlerin istihbarat ve askeri, militarist kurumları ülke sınırı tanımadan dünyanın dört bir tarafından, parayla topladığı faşistleri ülkeden ülkeye naklederek devrim güçlerine karşı savaştırıyor. Afrika'da Boko-Haram, El Şabab, Orta Doğu (Batı Asya)'da IŞİD, El Nusra, El Kaide; Avrupa'da Neo-Nazi artıkları... Bu yönüyle faşist hareket, uluslararası bir nitelik kazanmıştır.

8) Bu sözlerimizin son canlı örneği Ukrayna'dır. Emperyalistler, faşist Maidan Darbesiyle neo Nazileri iktidara getirmekle kalmadılar. Ya da Kremlin’in ifadesiyle Ukrayna’yı bir “anti-Rusya” olarak örgütlemekle yetinmediler. Aynı zamanda Rusya Federasyonu’nun Donbass halkını soykırımdan korumak için başlattığı “Özel Askeri Operasyon”la birlikte tüm sahte demokrasi örtülerini, insan hakları gevezeliklerini bir çırpıda kaldırıp bir kenara attılar. Kıta Avrupa’sında, anlı şanlı “sosyal demokratik İskandinavya”da, görülmedik bir “Rusya karşıtı cadı avı” başlatırlarken, asıl niyetlerini kopkoyu bir antikomünizm, anti Sovyetizm ile ortaya koydular. Tarihi yeniden yazmaya soyundular. Nazi torunu Baerbock’un deyimiyle Nazilerin gamalı haçını utanıp sıkılmaksızın göndere çektiler. Bütün bunlar, emperyalist devletlerin faşizmle ilişkilerinde yeni bir düzeye vardıklarının ilanı oldu.

Ukrayna savaşıyla gördüğümüz şey, emperyalist Batı’nın antikomünist ve anti Sovyet genetik özünün tüm örtülerden sıyrılmasıdır. Bir kez daha, faşizm, tekelci kapitalizme içerilidir ve tarihsel koşullar oluştuğu anda “en demokratikleri” de dahil tüm kapitalist ülkelerde gündeme gelmektedir.

9) Uluslararası komünist hareket, dünya burjuvazisinin bu karşı-devrimci, anti-komünist politikasına komünist enternasyonal dayanışma bilinciyle, pratik biçimde yanıt vermelidir. Emekçi halklar, genç devrimci güçler faşizme ve karşı devrim güçlerine karşı gönüllü savaşıyorlar. Lugansk ve Donesk Halk Cumhuriyetleri için savaşan enternasyonal savaşçıları biliyoruz. IŞİD'e ve faşist Türk devletine karşı savaşmak için, aralarında yoldaşlarımızın da olduğu devrimciler, koşup Rojava'ya gittiler. Geçmişte, Franko faşizmine karşı Enternasyonal Tugaylar'ın kurulduğunu biliyoruz. Filistin'de İsrail siyonizmine karşı Filistin Devrimi için savaşan, aralarında yoldaşlarımızın da olduğu, enternasyonal savaşçıları biliyoruz. Ama şimdi, ne yazık ki, bu hareketin çok azı örgütlü, büyük kısmı ise örgütsüz, kendiliğinden gerçekleşiyor.

Bu durumu tersine çevirmek, bu enternasyonal dayanışmaya örgütlü bir ifade kazandırmak; Fidel ve Che yoldaşların enternasyonalist devrimci ruhuna bir kez daha kan ve can vermek komünist, devrimci partilerin ertelenemez görevi haline geldi.

10) Devrimci durum dünyada olgunlaşmıştır. Bu gelişme, bütün komünist partilerin önüne burjuva iktidarları bir devrimle yıkarak işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarını kurma görevini koymuştur. Faşizme karşı mücadele, faşizmin sınıf temeli olan tekelci sermaye sınıfına ve tekelci kapitalizme karşı mücadeleyle birleşmiştir. Böyle bir mücadelenin politik hedefi “burjuva demokrasisi” olamaz. Burada politik hedef, kapitalist üretim biçimini ve sermaye sınıfı egemenliğini yıkarak sosyalizme geçiş ve yaklaşım biçimi olarak devrimci, demokratik halk iktidarları kurmak olmalıdır.

Bitirirken, Hitler ve Avrupa faşizmini inine kadar kovalayıp yok eden yoldaş Stalin'e; onun başkumandanlığı altında savaşan Sovyet Kızıl Ordusu'na, bu orduyu yetiştiren ve bu savaşta 27 milyon evladını feda eden Sovyetler Birliği işçi sınıfı ve emekçi halklarına sevgi, minnet ve şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Çok şey verilenden çok şey istenir. Sovyet Kızıl Ordusu ve halkları bize çok şey verdiler; onların davasını ve zafer bayrağını kanımız pahasına daima yüksekte tutmak boynumuzun borcudur.

Biz kazanacağız, komünizm kazanacak!

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.