İzmir Devrimci Öğrenci Birliği son süreçte yayılan ayaklanma dalgasını gazetemiz için değerlendirdi. DÖB ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajı, gençliğin sürece dair görüşlerini sizlerle paylaşıyoruz.
Gençlik bu eylemlerde ilk kıvılcımı İstanbul Üniversitesi’nde barikatı yıkarak yaktı, uzun süredir sessiz olan üniversitelerin bu denli ayağa kalkması bize ne ifade ediyor?
Üniversitelilerin İstanbul Üniversitesi’nde barikatların yıkılmasıyla başlayan, kitlesel olarak ayağa kalkması, gençliğin birikmiş öfkesinin ve mücadele azminin dışa vurumudur. Bu hareket, mevcut düzenin gençlik üzerindeki baskısına, geleceksizlik kaygısına karşı başlayan isyandır. Ve gençlik bize göstermiştir ki; gençlik yalnızca kendi talepleri için değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm ve sınıfsız/sömürüsüz bir dünya için de mücadelede öncü rolü üstlenecektir. İstanbul Üniversitesi’nde barikatların yıkılması, korku duvarlarının aşılmasının ve gençliğin cesaretle harekete geçmesinin ifadesidir. Üniversitelerin ayağa kalkması ise, uzun süredir apolitikleştirilmeye çalışılan kampüslerde devrimci bilinçlenmenin ve örgütlenmenin yeniden canlandığının göstergesidir. Ancak bu kıvılcımının kalıcı bir harekete dönüşmesi, hareketin devrimci çizgide ilerlemesi ve gençliğin sınıfsal temelde örgütlenmesiyle mümkün kılınacaktır.
Bu süreçte gençlik hareketinin hedefleri nelerdir?
Gençlik üniversitelerde baskıcı yönetime, kayyum rektörlere ve bilimsel, anadilde, parasız eğitimi engelleyen politikalara karşı mücadeleyi yükseltmektedir. Üniversitelerde sözün gençlikte olacağı bir dönemin inşasına başlanmıştır. Sermaye düzenine karşı, yoksulluk ve güvencesiz çalışma koşullarına ve geleceksizliğin karşısında, geleceği örgütlemek gençliğin nihai hedefidir. Gençlik, üzerindeki siyasi baskılara, gözaltı ve tutuklamalara karşı sinmeyeceğini göstermiştir.
Bu süreçte gençlik, hareketini kampüslerle sınırlamamış, işçi ve emekçi halk ile birleşmeyi, sınıfsız ve sömürüsüz yaşamı devrimci mücadele çizgisiyle yükseltmeyi amaçlamıştır. Gençlik hareketinin temel stratejisi, üniversitelerde ve liselerde tabandan gelen, demokratik katılımı esas alan örgütlenmeler kurmaktır. Öğrenci meclisleri, komiteler aracılığıyla karar sürecinde gençliğin aktifliği sağlanır. Bu, hareketin geniş kitlelere yayılmasını ve kalıcı olmasını hedefler.
Barikatların yıkılması gibi sembolik ve doğrudan eylemler, baskılara karşı kararlılığın göstergesidir. İşgaller, boykotlar, yürüyüşler ve forumlar gibi biçimlerle gençlik, taleplerini görünür kılmaktadır. Gençlik hareketi, işçi sınıfı, emekçi halk, kadınlar, ezilen halklar ve diğer toplumsal kesimlerle ortak mücadele zemini oluşturmayı hedefler. Üniversite dışındaki toplumsal sorunların sesini yükselterek, hareketin zayıflamasının önüne geçilir. Çünkü gençlik; ‘Politik Özgürlüğünü Kazanmadan Akademik Özgürlüğüne Kavuşamayacağının’ farkındadır. Gençlik hareketi sadece anlık taleplerle sınırlanamaz. Hareketin, kapitalist sisteme ve emperyalizme karşı devrimci öze dönüşü hedeflenir. Gençlik örgütlülüğüyle, kitlelerle bağ kurduğu bir mücadele çizgisine girmiştir.
1 Mayıs sürecine ve örgütlenmeye dönük yaklaşımınız ve planlarınız nedir?
1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olmasının ötesinde, gençliğin emekçilerle ortak talepler etrafında birleştiği, mevcut düzene karşı sesini yükselttiği, birleşik mücadele geleneğiyle gençliğin dinamizminin kesiştiği bir alandır. 1 Mayıs, gençliğin sadece öğrenci sorunlarına değil; işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik gibi sınıfsal konulara da sahip çıkacağı bir fırsattır. Kapitalist düzene karşı işçi sınıfının tarihsel haklarını savunma ve devrimci dönüşüm hedefini yükseltme günüdür. Gençlik, bu mücadelede işçi sınıfıyla omuz omuza durmalı, taleplerini sınıfsal perspektif ile yükseltmelidir. 1 Mayıs, yasaklara ve baskılara rağmen sokaklarda, meydanlarda, Taksim’de, güçlü bir şekilde var olmayı gerektirir. 1 Mayıs; emperyalizme, siyonizme ve sermayeye karşı bir başkaldırı günüdür. Barikatları yıkmada tecrübe kazanan gençlik Taksim’de de barikatlara yüklenecektir.
1 Mayıs’a hazırlık ve genel örgütlenme sürecine dair planımız; kitlelerle kuracağımız bağı yükseltmektir. Gençlik kitlelerini harekete geçirmek ve geniş katılımı sağlamak görevimizdir. Örgütlenme sürecini inşa ederken yasaklara karşı sergilediğimiz kararlı duruş, güven vericidir. Emekçilerle ve ezilenlerle paylaşacağımız ortak mücadele zeminini oluşturmak amacımızdır.
Kampüslerden sokaklara taşıdığımız kitleselleşen mücadeleyi, 1 Mayıs süreciyle üniversitelerde yükseltmek önemlidir. Bu amaçla üniversite ve liselerde komiteler kurulmalı, belirli görevlendirmeler yapılmalıdır. Sokak çalışmalarının yanında kampüsleri de 1 Mayıs alanı haline getirmek gereklidir. Böylelikle gençliğin mücadelesi kampüslerden çıkıp, sokaktaki emekçilerin mücadelesiyle ile birleşecektir. 1 Mayıs’ın dünyada ve Türkiye-Kürdistan’daki tarihsel önemi, düzenlenecek paneller ve forumlarla genç kitleye aktarılmalıdır. Okuma çalışmaları ve ardından gerçekleştirilecek soru cevaplarla gençliğe bilinç aşılanmalıdır. Afişler, bildiriler, sticker, yazılamalar ve pankartlarla hem sokak hem de kampüslerde propaganda çalışmaları yapılmalıdır. Direnişteki işçilere dayanışma ziyaretleri yapılmalı, 1 Mayıs’a ortak çağrılar yapılmalıdır. 1 Mayıs sonrasında dahi süreç tartışması yapılmalıdır. Değerlendirme toplantıları düzenlenmeli, kazanımlar, eksiklikler tartışılmalı, süreçten ders çıkarımları yapılmalıdır.
Kısaca 1 Mayıs’a hazırlık ve örgütlenme planı, gençliğin militan ruhunu disiplinli bir örgütlenmeyle birleştirerek, işçi sınıfıyla omuz omuza mücadele edecek noktadadır.
Şimdilik geriye çekilmiş gibi görünen ayaklanmayı ileriye taşıyabilmek için süreci nasıl örmeyi planlıyorsunuz?
Gençlik hareketinin başlattığı kıvılcımı bir ayaklanmaya dönüştürmek ve süreci ileri taşımak sistematik, örgütlü, ve devrimci mücadele çizgisini gerektirir. Kitleleri sokaklara döken mevcut koşullar olduğu gibi yerinde durduğundan, sömürü düzenine karşın büyüyen öfke de katlanarak sokaklara taşmaya devam edecektir. Bu ayaklanmanın daha da ileri götürülüp, halk hareketinin sonuçlanması için, bu süreçten ve geçmiş ayaklanmalardan çıkarılacak derslerle, aynı hataların tekrarlanmaması önemlidir. Gezi’den çıkardığımız ders ile oluşturacağımız sokak pratiği kazanımı getirecektir.
Bu süreçle birlikte halkın hep bir ağızdan ‘Kurtuluş Sandıkta Değil Sokakta’ diye haykırması kitlelerin burjuvanın parlamentarizmden umudunu kesip, gerçek iktidar sahibinin yine halk olduğunu bizlere göstermiştir. Halk iktidarını kuracak ve önemli ölçüde süreci değiştirecek program ise devrimci iradedir. İradenin yıldırma politikalarına boyun eğmediğini bu süreçte gençlik bize göstermiştir. Yapılan tüm baskı araçları; atanan kayyumlar, artan gözaltı ve tutuklamalar, devrimci iradeyi kırmaya yönelik işkenceler bu noktada başarısız olmuştur. Devletin hedeflediği sönümleme ancak geçici bir programdır.
Bizlere düşen bu süreçte bilinçlendirme çalışmaları örüp, kitleleri kendi safımıza katmaktır. Bu süreç bizi geliştirecek ve duraksamayı avantaja çevirip kitlelerle pratik süreci örme programını çizmeye olanak sağlayacaktır. Burada moral düşürmeyip sokağı hareketlendirmeye devam ettirmek bir görevdir. Kaldı ki sürecin bize gösterdiği de her ne kadar pasifize edilmeye olanaklı bir kitle kalmış olsa da, bu kitlenin zaten asıl şikayetinin pasifizasyondan geldiği ve hala sokakta birilerinin dövüştüğüdür. Bundan sonraki süreçte bize düşen, kitlelerin deneyimlediği sokak pratiğini aklımıza kazıyıp, sokakların gerçek sahibi olan gençlik ve emekçi halkın artık bu pratiğin de sahibi olduğudur.
Çünkü artık ‘Buz Kırıldı, Yol Açıldı’. Bizlere de ‘Buzu Kırana, Yolu Açana Selam Olsun!’ deyip sokaklardaki mücadele ateşini sönmeyecek bir isyan ateşine dönüştürmek kaldı.